8 Mart 2010 Pazartesi

VAZGEÇİŞ

Eğer içimizden geçenleri, içimizden geçtiği anda ve içimizden geçtiği şekilde söyleseydik ne olurdu? Kaçta kaçı felaketle sonuçlanırdı?
Hep bir filtre vardır aklımızla ya da içimizle ağzımız arasında. Geleni geldiği gibi çıkarmayız dışarı. Tutarız önce; sonra eğeriz, bükeriz, kırarız, törpüleriz öyle salarız dışarı. Çünkü cesaret ister: her aklına geleni aklına geldiği gibi söylemek cesaret ister. Karşındakini kırmaktan, yarmaktan, canını yakmaktan korkmamamayı ister. Bir de hepsinden öte, kaybetme korkusu olmasın ister. Her şeyi filtrelememizin nedeni bu zaten: kaybetme korkusu. Ya giderse, ya bırakırsa, ya kırılıp dökülür de toplayamazsak? Elimizden öylece kayıverirse?
Bizi biz olmaktan çıkarır belki bu duraklamalar, her lafı tartmalar, süzmeler ama en azından o kaybetme riskinden korumuşuz oluruz kendimizi. Yani kendimizi korumak için kendimizi feda ederiz bir nevi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder