24 Haziran 2010 Perşembe

HASTANE GÜNLÜĞÜ / 2.BÖLÜM

2.bölüm:
Canım, sana her ilaç vermeye gelip gittiklerinde içim bir tuhaf oluyor. Neyse ki çabuk bitiyor. Sevgili (!) doktorunda buradaydı. Ben ondan ne kadar hazzetmiyorsam onun da benden o kadar hoşlanmadığına emin olabilirsin. Düşün, adam yüzüme dahi bakmıyor! Sanki ben burada yokum. Neyse, çok lazım da değil zaten.
Seni bu odaya aldığımız ilk akşam seninle ben kalmak istedim. Aykut hiç iyi görünmüyordu ayrıca benim kalmam daha mantıklıydı. Sonra ki günlerde senin hemen gözlerini açmayabileceğini fark ettik ya da kabullendik diyelim. Seni asla yalnız bırakamazdım Suzi. Yeniden gözlerini açtığında orada olamamak fikri bir yana, senin boş bir odaya, yalnız başına geri dönmen de bence hiç hoş olmazdı. O yüzden hem doktorunla hem Aykut la bir anlaşma yaptık. Gündüzleri ofiste işlerimi halledip, akşamları iş çıkışı senin yanına gelecektim yani geliyorum. Geceleri burada kalıyorum. Zaten odanda başka bir hasta olmadığı için sorun da olmuyor. Aykut da fırsat buldukça uğruyor. Bir de Emel’in her gün ettiği telefonlar var. İlk konuştuğumuzda telefonda bayılacak zannettim. Sen ameliyattan çıktıktan sonra aradım onu çünkü daha öncesinde aramış olsam gerçekten bayılırdı. Onun ikimizden (hatta dünyanın dörtte üçünden) daha fazla panik olduğunu bilirsin. O yüzden konuşmayı çok dikkatli ve yavaş yapmak zorunda kaldım. Buna rağmen ben cümlemi bitiremeden o, nefesi kesilmiş halde hıçkırmaya başlamıştı bile. Bu kadın hiç değişmeyecek! Hatırlarsın, okulda da böyleydi. Her sınav zamanı kriz geçirir, hayatı hepimize dar ederdi. Neyse, bu sabah beni işyerimden aradı. Bu hafta içinde gelmeye çalışacakmış. Uçak biletlerini halletmeye çalışıyor.
Daha fazla ertelemeden, hazır gelen gidenden konu açılmışken söyleyeyim: Doğan a da haber verdim Suzi. Sakın bana kızma. Aranızda ne geçmiş olursa olsun o aileden biri hala ve bilmeye hakkı var. Telefonu ilk açtığında onu aradığım için şaşırdığı sesinden belliydi. Biliyor musun kendimi kötü hissettim… Doğan la sadece senin değil hepimizin bir geçmiş var aslında ama seninle beraber biz de bağlarımızı koparıverdik. Doğrusu bu muydu emin değilim ama bu, başka bir konu. Olanları kısaca anlattığımda hiçbir şey söylemedi. Sadece “tamam, haber verdiğin için teşekkür ederim” dedi ve telefonu kapattı. Eğer Doğanı biraz tanıdıysam en kısa zamanda geleceğine eminim. Hele de konu sen olduğunda onun yapabileceklerinin sınırı yoktur. Bu arada, hayır, Aykut’un bundan haberi yok hala. Açıkçası ona söylemeye gerek de duymadım. Evet, biliyorum senin nişanlın ama bu, onu ilgilendirmeyen bir konu. Onu sadece bir yıldır tanıyoruz, oysa bahsi geçen hikaye yıllara yayılıyor. Doğan ı savunmamdan hoşlanmadığının farkındayım ama sen bu konunun üzerinde konuşmaktan o kadar şiddetli bir şekilde kaçıyorsun ki, sana anlatacaklarımı dinlemiyorsun bile.
Saat gecenin ikisi oldu bile. Yüzünde huzurlu bir ifade var. Acaba şu anda ne görüyorsun rüyanda? Ya da acaba rüya görüyor musun? Yani bu bildiğimiz derin bir uyku gibi bir hal mi yoksa boşlukta asılı kalmak gibi bir şey mi? Çocukken seninle konuşurduk ya hani, acaba insanlar ölünce nereye giderler, nasıl bir yerdir orası diye. Tam şu anda bunun cevabına o kadar ihtiyacım var ki. Hayır, hayır umudumu kaybetmedim, asla ama eğer olur da gidersen, iyi bir yere gideceğinden, en azından bir yere gideceğinden emin olabilsem keşke. Sonrasının bir boşluk olmadığından emin olabilsem. İnançlarımızı yitireli çok oluyor. Bizlerin hayatlarının laneti; bu her şeyi sorgulama alışkanlığı. Bu güvensizlik, bu şüphecilik… Oysa çocukken ne kolaydı inanıvermek ve inanınca nasıl da cesaretli oluyor insan. Şimdiyse korkağız hepimiz. Yaşamaktan ayrı, ölmekten ayrı korkuyoruz. Sırf bu yüzden, ikisinden de korkumuz yüzünden hayatımızda ki her şeyi erteliyoruz. Neler kaçırdık bilmiyorum bile. En basiti; korkaklığı, paniğiyle en çok dalga geçtiğimiz Emel bile ikimizden daha cesur çıktı. Hiç tanımadığı bir adamın peşinden hiç tanımadığı bir ülkeye gidecek kadar hem de. Bizse elimizdekileri bile ittik. Tamam, açmıyorum yine o konuyu.
Nöbetçi hemşire beni çağırıyor Suzi, bir dakikaya gelirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder