24 Aralık 2010 Cuma

BİLİNÇALTININ DA ALTI

Ryan Adams / Come pick me up... Elizabethtown

Rüyamda gördüm ama söylemem. Bastığım taşlara basmış, aynı tezgaha yaslanmış, aynı kapıyı sertçe kapamış, aynı bardaklardan su içmiş, ya benimle aynı bardaklardan su içmiş kimseyi görmedim rüyamda tamam mı! Görmedim! Tepemde dönen bir pervane yoktu yemeğin dumanını çıkarsın diye üzerimden. Kimsenin sırtının arkasına saklanmamıştım o masada. Ben kismeyi özlemedim. Özlememeyi öğrendim. Öğrettim kendime. Çünkü fark ettim ki zamanında; ben çok çabuk özleyebilirim, özleyebiliyorum. Birileri "hadi biz kaçtık" diyene kadar, ben gitmeyebiliyorum. Ben çok fena birilerinin arkasından bakabiliyorum. Bir keresinde Beyoğlunda, sokağın ortasında dikilmiş, birinin arkasından o kadar fena bakakalmıştım ki... Ara sokağın başında ki midyecinin önünde. Ondan bir hafta önce de bir karşı sokakta değil miydik biz? Hani barın önünde, dışarıda ki masalarda değil miydik? O, biz miydik gerçekten? O, bizsek öteki kimdi? Bilemedim, hala da bilemem.
Bir de bir meyhanenin üst katında trabzanlara tutunmuş ağlayan biri vardı zamanın birinde ama o da biz değildik. Biz diye bir şey yoktu zaten ya, bir dakika, o biz değildik; o, bendim! Ben! Sadece bendim. Hatta bir keresinde dolmuşta, bir öndeki koltukta kimseye göstermeden ağlayan da bendim. Ben sulugözümdür ya, ah ben çaktırmadan çok fena ağlardım. Ağlarım. Bıraksalar yine ağlarım hatta dokunsalar ağlardım da artık ağlamam. O kadar çok biriktirmişim ki içimde, öğürmeme bile gerek yok, konuşurken kusabilirim. Kocaman oldular, ur oldular, aldırmakta geç kalındı, kanser oldular. Kangren oldular, kestik attık. Elimi kolumu kestiler sandım. O kadar emindim ki zamanında kolumu kaybedeceğimden; korkumdan sakladım yen içinde. İyi halt yedim! Ben kestiler sandım ama yerindeymiş. Kesmemişler, en azından kesilen kolum değilmiş. Yine de bir şeyler eksik. Bir türlü bulamadım tam olarak nerede. Bir tanesi sol tarafta, onu biliyorum da diğeri nerede?
Tanrı aldı beni binlerce kilometre öteye savurdu. En son savurduğunda ben bir arabanın içindeydim ve orada sabahtı. Bu seferinde ben bir evin içindeydim ve geceydi. Hatta gece yarısydı. Parça pincik bu şekiller, bir araya gelince büyük değil kocaman resim ama en gotiğinden.
Bir rüya gördüm ama anlatmam, anlatamam. Hatırlamıyorum ki nerede başladığını, nasıl başladığını? Bir minibüs müydü? Siyah deri ceket mi vardı üzerinde? Yoksa Taksim de ki kahvehane miydi? Okey masası mı vardı da ben beşinci miydim? Sürekli bacağını mı sallıyordun? Yoksa bir açık hava mıydı? Tekila ve bira mı vardı masada? Masanın altından elimi mi tutmuştun? Ya kimdi? Kim vardı orada?
Kışlık paltomun cebinde midye kabuğu buldum. Nereden geldi diyordum ki hatırladım, masamda duran kozalağın geldiği zaman diliminden geliyordu. Hatta galiba aynı deniz kenarından. Park vardı, bir de tavus kuşu. Ben hep rüya gördüm galiba. Ya da tek bir rüya gördüm, upuzundu. Herkes aynı rüyada mıydı? Okey masası, masada ki tekila, hatta en eskisi de, omzunda uyuduğum ilk bira kutusu. Herkes aynı rüyada mıydı? Peki , uyandık mı? Geldik mi?

1 yorum: