21 Şubat 2011 Pazartesi

REKLAM ARASI

Sürekli bir yerlere gitmenin, bir yerlerden dönmenin, kıçını bir türlü bir yere sabitleyememenin bir takım yan etkileri var tabi ki. Hani bir zaman yazıların birinde söylemiştim; aidiyet duygum zayıflıyor diye. Bu, o yan etkilerden biri işte. Bir yerde kalmak yahut bir yerde olmamak arasında fark kalmıyor. Uçak, İstanbul hava alanına indiğinde “eve döndüm” hissi gelip kucağıma yerleşmeyince bana da bir tedirginlik geliyor: “ne oluyoruz yahu?” Nereliyim ben? Bilmem…
Sonra bakmışım başka başka aidiyetlikler de inceliyor inceliyor, hop kopuveriyor. Geride his mis kalmadan. Pişmanlık dahi hissetmeden. Ha o zaman bir kere daha bir tedirginlik geliyor: “normal mi şimdi bu?” Bilmem, normal mi yoksa anormal mi?
Eksikliğini hissettiğim şeyler tuhaflaşıyor. Evle barkla, eşle dostla ilişkim sürekli değişiyor. Taşlar yer değiştiriyor. Sadece işim –ki neredeyse tüm hayatımı kaplıyor- yetermiş gibi geliyor. Sonra birden koca bir delik beliriyor önümde kara delik gibi kapkara, bu sefer hiçbir şey yetmiyor.
Ya bende migren mi başlıyor? Migren öyle Pazar sineması gibi başlayabilen bir şey mi bilmiyorum ama günlerdir süren ve nereden ya da neden geldiğini bilmediğim bu ağrı, ensemden girip girip; alnımdan çıkı çıkıveriyor. Yok, aslında çıkmıyor. Orada öylece kalıyor, yapışmış.
Kızıyorum hepsine. Beni, hayatımda olacaklarına inandırıp sonra bir gece ansızın ayakkabılarını ellerine alıp, çıt çıkarmadan kedi gibi sessizce gidenlerin hepsine kızgın kızgın söyleniyorum. E neden tuttunuz o zaman elimi? Ne gerek vardı? Ben, elimi biri tutmadan yaşamak konusunda gayet iyiydim yıllardır. Öyle sahil kenarlarında, kayalıklarda çenemi dizime yaslayıp söz vermeleri dinleyip “söz ulan benden de” iç sesi yapmasam da olurdu. Asansöre binmem bir daha ben o mavi taşlı kolyeyle. Elimi de asla masanın altında bırakmam. Üstünde dursun. Neme lazım tutar mutar birisi, bende inanırım falan. Sonra da böyle yaşlanmış ama söylenmekten bir türlü vazgeçememiş teyzeler gibi kızgın kızgın başım ağrıyor. Hem zaten ben de yaşlanıyorum işte ne olmuş! (Yok daha yeni başlıyoruz. Bu sene ki neredeyse tüm yazıların içine, dışına, sağına soluna otuzuna girmeyi hazmetmeye çalışmamı sokacağım. Elimde değil ben sokmasam kendisi giriyor.)
Mimiklerimin ve gülmelerimin kurbanı olan yüzümde ki çizgilerle, kardeşimin inatla estetik yaptırmak istediği burnumla, gerekenden yüksek ve bazen baya baya tiz olan sesimle barışmışım (o kadar ki şarkı söylemeye bile cüret ediyorum); resim çizemesem de karalamaktan, edebi değeri olsun olmasın yazmaktan vazgeçmemişim, ya aslında ben en çok kendime yetmeye karar vermişim. En azından bunu tutmuşum, buna çabalamışım. Değmeyecek şeyler için dikkatimi dağıtmayın o zaman! Reklam arası uzayınca filmden kopuyor insan. Uzatmayın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder