20 Mayıs 2011 Cuma

SALLANTI



Hepimiz öleceğiz!

Elbette öleceğiz. Ne sanmıştınız? Size bir ayrıcalık yapacaklarını mı? Her sarsıntıda bir de kendimizi silkeleyip "artık" la başlayan cümleler kuruyoruz değil mi? Kurmayalım, gerek yok. Hayır, nasıl olsa yirmi dört saat sonra unutacağımız laflar etmenin de, tutmayacağımız sözler vermenin de anlamı yok. Yaradana yalvarmak, dua etmek gibi bu da o anda can havliyle yapılmış bir eylem sadece. O anlık silkelenmenin bize gösterdiği resime bakıp "Aman Allahım, ben ne yaptım? Bir canavar yarattım" dememiz normal. Adı üzerinde: anlık bir aydınlanma bu. Sonrasında, daha doğrusu sakinleşince o resim yine hiç de fena görünmeyecek. Yine neresinden yürüyorduysak yolun; orasından yürümeye devam edeceğiz.
Ben İzmir denim. Biz alışığız irili ufaklı sarsıntılara. Ne kocaman bir depremin korkusu vardır ne de bilmezliğin aymazlığı üzerimizde. Her sarsılışta kendine gelir, kendinden korkar insan. Bu duygu, değişmez işte. Şimdi, tam şu anda ve tam burada yıkıntıların arasında kalmaktan korkmamızın nedeni ölme ihtimalimiz mi, bunca yarım, bitmemiş işle ölme ihtimalimiz mi? Korkumuz hangisinden? Ya öteki dünya varsa mı, ya öteki dünya yoksa mı? Şimdi böylece ölüversek, leopar desenli, pembe saten kurdeleli pijamamızla; ne derler arkamızdan diye mi? Bir şey diyecek bir "arkamız" kaldı mı diye mi?
Çok mu sarsıldınız? Yoksa sarsıldık sanırken sadece sallandık mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder