29 Eylül 2011 Perşembe

ENSESİNDEN TUT KEDİYİ

Ben buradan sakarım makarım diye konuştukça aranızda abartıyorum sanan varsa sanmasın. Dün sabah uyandım sağ elimde 5 cm lik bir çizik, o arada çenemde de bir yırtık. Gece kedi geçti sanki üzerimden! Nerede ve nasıl yapmışım Allah bilir. Bu sabahta sağ ayağımı demir askılığa geçirip boydan boya yırtınca süper bir çizik grubum oldu. Ayrıca sol gözümde ki arpacığın yarattığı şişliği de eklersek bugün sokak çocuğundan farksız bir görüntüm var. Bana iş emanet eden insanlar beni görse; “bu işi keşke Charlie Brown a emanet etseydik” de diyebilir. Bir zamanlar çalıştığım fabrikanın koridorlarında ayağımda parmak arası terlik, üzerimde şortla pantolon arası ne olduğu belirsiz bir şey ve kıpkırmızı saçlarımı yeşil bir bantla toplamış halde koştururken bir arkadaş demişti Charlie Brown diye bana. O zamanlar gençtim tabi. Cuma gecesi dışarı çıkıp sabah 5 te eve geliyor, sonra 7 de yeniden kalkıp işe gidiyordum. Cumartesi çalışmaktan hep nefret ettim ben, sanırım bu yüzdendi.


Bu saçların kırmızı olduğu zamanlar… Ne çok uğraştım onlarla ki şahidi de çoktur. Lisede mezuniyet gecesinden bir hafta önce, omuzlarımdan aşağı sarkan saçları bir çırpıda erkek tıraşı gibi kesivermiştim. Herkes şok olmuştu. Ah benim saç kesmelerim çok meşhurdur zaten! Geçen sene Çin’de, Şangay’da sokakta yürürken “eeehhhh” deyip yol üzerindeki ilk kuaföre girmem ve İngilizce bilmeyen (ki bende Çince bilmiyorum) adama tarifle falan koca saçı kestirmem (aslında Sem’in tarifiyle demek daha doğru olur ki kendisi Çinlilerle Türkçe konuşarak anlaşabilen tek insandır) gibi. O anda o saçtan kurtulmam lazım hissi bir anda geliyor ve çok güçlü geliyor, ben de kurtuluyorum. Bir şeylerden kurtulmam hep böyle hızlı olmuyor ama o his var ya, her ne olursa olsun çok hızlı ve net geliyor. Ve geldiği anda benimle beraber sürünen, beni süründüren, sündüren ne varsa yok oluyor. Yok olması gerekiyor. Yok olması için gereken ne ise anında yapıveriyorum. Canım yanmıyor. Yanmıyor çünkü o his gelene kadar yeterince yanmış oluyor. Ulan saçtan bahsediyorduk, nereye geldik. Gergedan gitti, tamam rahatız. Devam ediyoruz hayatımıza. Ama ayak izleri büyük oluyor bu gergedanların. Kocaman…

Bir de boşluk var, ara his. Bitmeden bir durak önce hafiften bir sıtkı sıyrılmışlık geliyor. Artık son demleri biliyorum. Ne yaparsam yapayım bitecek. Kasmayayım bari diyorum. Bir sabah uyanacağım ve “siktir et oğlum” pozisyonunda olduğumu göreceğim. O zaman irademizi kullanmak gerekebilir. Mesela bu saçlar bana yine fazla geliyor. Kırk tokayla topluyorum ki toplayacak yeri de yok aslında. Ama enseme değdikçe bana sinir geliyor. Zaten enseme değmesin benim bir şey. Tehlikeli bölge orası. Çok tehlikeli… Neyse, o ayrı bir konu bununla hiiiiç ilgisi yok. Bir de “çivi” var şimdi hayatımda. Hayatımda demekte yanlış olur daha ziyade aklımda. Bu dünyada bir kural var: sen her kimi aklına takıyorsan; onun aklına en az takılan sensindir ve her kim aklına bile gelmiyorsa; onun aklındasındır.

Adaletinin kedi canını senin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder