1 Haziran 2012 Cuma

KIZILCIK SOPASI




Bu akşam birşeylerde yanlışlık var kesin. Bunun işten geç çıkmam, eve geç gelmem, iki kaşımın ortasına saplanan ağrıyla falan ilgisi yok. Bir huzursuzluk var ki; sorma gitsin. Belki yarının stresi ile ilgisi var. Dananın kuyruğu sonuçta, kolay mı?

Yeterince mutsuz, yeterince yorgun ve yeterince kırgın bir kadına, normal şartlar altında yapmayacağı şeyleri yaptırbilirsiniz. (Damdan düşercesine yapılan konu değişiklikleri ve paragraflar, kısım 1)Yaptıramasanız da o zaten yapar. O telefonu bir hışımla yerinden alıp...huuuuu. Bir kere işe yarayacak olsa adı "geçmiş" yahut sıfatı "eski" olmazdı, değil mi? O zaman Sıla'nın da dediği gibi: "N'apıyoomuşuz, bi daha yapmıyoomuşuz"

Bu sabah (hayatımda ilk defa sanırım), işe giderken yolda gözlerimi kapadığımda öldüğümü varsaydım. Ya tamam bir durun, içinizi karartmayacağım. Bir şey anlatacağım! İşte o anda ölsem yani tam o anda orada ölsem, ne olurdu diye düşündüm ve resmen korktum. Hah aslında hayatımda ilk defa olan kısmı bu. Benim öyle ölüm korkum falan yoktur normalde. Yani ölümü aklıma getirip getirip panik olmam ama bu sefer oldum. Neden biliyor musunuz? Yok, öterki taraf endişesi falan değil. Daha tuhaf bir şeyden; bir daha geri dönememekten. Şöyle ki; bu bildiğimiz dünya, hayat, su, toprak, ev, iş, aşk, seks (akjslajlaklsklşs), çocuk, torun, yemek, içmek ya ne bileyim ben; takılıp düşmek ya da kafanı bir yere vurmak falan. Bildiğim şeyler, aslında tek tek düşününce hepsi kendi içinde kıymetli şeyler. Ben şimdi ölsem, hepsi bitecek. Arkasından ne başlayacak, bir şey başlayacak mı (bence başlayacak), o nasıl bir şey olacak bilemem ama işte aynı şey olmayacak. Saçmaladım di mi? Sanırım anlatamadım. Neyse artık, anlayan varsa anlamayanlara anlatsın. Bir de işte, kıymet, hahay gülüp geçmek, anı yaşamak falan. Birleştirin hepsini bir cümle yapın, odur.

Yine anlatamayıp saçmalama ihtimalim olan bir konu daha var; size hiç şey oldu mu: Arkadaşsınızdır, aranızda katiyen bir şey yoktur, geçmemiştir, geçmez de. Alakanız yoktur. Ama böyle bir an için hem de çok alakasız bir an için, çok abuk bir şey olur. Bir bakışını yakalarsınız. Farklı, işte ne bileyim, normal değil. O her zaman ki masadan tuzluğu ya da bardağı uzatırken ki hali değil de, başka bir şey. Böyle bir anlık... Elektrik desem değil, ne desem bilemedim. Zaten öyle bir anda gelir geçer. Üzerinde durmazsınız tabi ama aklınıza da yazılır istemeden. Sonra bu bazen yine olur. Ama çok bazen. Sanki gizli bir şey gibi. Tuhaf... Rahatsız edici değil ama yine de tuhaf.

Resmen demek istediklerini demek yerine başka bir şeyler demek için kendisini zorlayan insan portresi çizdim bu akşam. Asıl derdim şu: dudaklarım kaşınıyordu ben gelirken. İnsanın dudağı kaşınmaz. Kaşınsa da öyle durumlarda kafası böyle çalışmaz. Aklına esenin esmesini durdurur. Bunun için her sağlıklı kadın gibi gider, bir paket çekirek alır onu çitler. Halbuki ben "çekirdekçi" değil, "beyaz leblebici" yim. Önüme bir kilo koyun, yerim. Elim, ağzım, dudaklarım vampirden hallice, zombiden bozmaca bembeyaz olur. Ama ben bir Bella ya da bir Alice (evet, Alacakaranlık serisini okudum, ne var? Yaşım otuz diye okuyamaz mıyım, Allah Allah!) olmadığımdan ben de daha çok bir üretim hatası varmış gibi durur. Yani, insanoğlu kendisini soyut arzularından arındırmak için somut şeylere yönelmelidir. (Normalde tam tersi gibi gelebilir, bozmayın).Şu anda burada olsa boynuna atlayıp deli gibi öpmekle, evire çevire dövmek arasında kaldığınız adamlar varsa hayatınızda; size en temizinden bir kızılcık sopası öneririm. Şahsen ben kullanmadığıma çok pişmanım!

Not: Sopası yoksa da kızılcığın resmi yukarıdadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder