5 Kasım 2012 Pazartesi

NE SİHİRDİR NE MAHARET



Kendime not: Beni bir ordu adamın arasına bırakırlarsa içlerinde en işe yaramaz ve serseri olanını bulmak yok! Yuh artık!

Ben de bir sorun var. Tamam, birden fazla var ama en azından şu anda ki konumuz bir tanesi: Adam kaybetmek. Öyle yolda falan değil, ortadan kaybetmek. David Copperfield gibi kadınım vesselam!

Artık bu adamlara ne yapıyorsam, üçüncü görüşmeden sonra ara ki bulasın. Sosyal medyadan da, telekomunikasyon cihazlarından da ulaşılması mümkünsüz hale geliyorlar. Ben de illa ses alana kadar dürteceğim ya, işte... Çatladın mı kadın! Çatlak mısın!

Sorun burada değil aslında, benim için şurada: bunu, ben tam onlara alışmaya başladığımda ya da onları hayatıma almaya karar verdiğimde yapıyorlar. Bu çok puşt işi bir davranış, kabul edin.

İlk önce diyorsunuz ki "dur bakalım bir şans verelim" , sonra o şansı veriyorsunuz, sonra o bir adım daha atmaya kalkıyor, sizin ödünüz patlıyor ama "tamam" diyorsunuz; o da tamam olup gidiyor. Ya bu bir değil, iki değil. Allahaşkına bilen, çözen varsa bir anlatsın bana. Dost acı söyler, siz ne biçim dostsunuz ayol!

Sizden önce ben birazını söyleyeyim: ben biraz takıntılıyım, biraz da tırmalamayı seven cinstenim (burada benzetme var, lütfen ama); sanırım bundan oluyor. Dayanamıyorum... İçim içime sığmıyor, taşıyor, dökülüyor, önlerine seriliyor. Halbuki içimi içimde tutaydım, bunlar olmazdı. En azından belki birileri "bunun içinde ne var acaba" derdi. Bir erkekte merak uyandırmak bu hayatta Galata Kulesi'nden aşağı uçmaktan sonra benim için yapılması en imkansız şey olabilir. Hatta Galata Kulesi'nden önce bile olabilir. O kadar yani...

Hayatıma birini dahil etme kararını, daha doğrusu bir erkeğe hayatımı açma kararını öyle kolay kolay vermiyorum. Veremiyorum. Kendimce buna değecek sandığım birini görünce de öyle bir açılıyorum ki; her yer cereyan yapıyor! Bir dur, bir sus, bir geri bas di mi? Yok, nerede... E adam üç günde göreceği tantanayı bir günde görünce kaçıyordur herhalde.

Ah öğrenemedim ben bu erkek milletinin sevilmeye merakı olmadığını. Ah öğrenemedim ilgilenilmeye değil, süründürülmeye bayıldıklarını. Ah bu sadistlikle mazoşistlik arasında ki geçişler hep yanlış yerlerde.

Bir gün bunlardan biriyle yeniden bir yerlerde rastlaşırsak valla oturtacağım karşıma, anlattıracağım: canım, sana ne fazla geldi? Anlatmak isteyen varsa beri gelsin, söz bir şey yapmayacağım.

Özel not: Asayiş berkemal, sorun yok. Eski defterlere ithafen yazılmış, biraz eprimiş bir yazı; o kadar...

2 yorum:

  1. not için teşekkür ederim.
    ayrıca sen takıntılı değilsin ki takıntı görmemişsin.
    Ayrıca süründürülme merakı??erkee mahsus değil:)
    Ve çok düşünme bence, bunların çoğunun kafası iyi:)salla gitsin yani!

    YanıtlaSil
  2. ;)) Al benden bir tane daha dedim.

    YanıtlaSil